BİR ANADAN DÜNYAYA GELEN YOLCU;YOLCULUĞUN NASIL GİDİYOR « Kırşehir Gerçek Gazete

15 Kasım 2024 - 03:16

BİR ANADAN DÜNYAYA GELEN YOLCU;YOLCULUĞUN NASIL GİDİYOR

BİR ANADAN DÜNYAYA GELEN YOLCU;YOLCULUĞUN NASIL GİDİYOR
Son Güncelleme :

25 Eylül 2023 - 11:46

BİR ANADAN DÜNYAYA GELEN YOLCU; YOLCULUĞUN NASIL GİDİYOR

İnsan olmak bir sanattır; insan kalmak başarı. Hele insan olarak ölmek, işte hüner budur.
Her sanatın bir ustası vardır. İnsanın ustası ozanlardır; insanlık anayasasını onlardan öğreniriz. Anadolu insanının sosyoloji, psikoloji, edebiyat ve tarih kitabıdır türküler. Sert ve sevimsiz değildir; kırmadan, dökmeden gönül lisanında anne şefkati ile öğretirler. Gönül köprüsü kurarlar ayrılık uçurumlarına.
Gönül terazisinde ayar, duvarda şakul altında miyar, hastaya tabip, yaraya ilaç, gönle muhabbettir onlar.

Ey dünya yolcusu dinle: Bu yolculukta düşmek de var ayağa kalmak da; gurbet de var sıla da; ayrılık da var kavuşmak da; yalnızlık da, yokluk da… Her şey senin için. Bunu bilesin ve şuna dikkat edesin ki kalp Allah’ın evidir; onu yıkma!

Sakın ol ha insanoğlu
İncitme canı incitme
Her can bir kalp Hakk’a bağlı
İncitme canı incitme

Bu öyle bir yolculuk ki, kıldan ince kılıçtan keskin; “ateşten ırmağı mumdan bir kayıkla geçeceksiniz” Fakat nasıl mümkün? Hangi mum dayanır bu yolculuğa?

Dedi ki:
Vade tekmil olup ömür dolmadan/Emanetçi emanetin’ almadan
Şu ömrün’ bağının gülü solmadan/Garib’im cananın kulu olmalı

Kul olmak, manevi terbiye altına girmektir. Hoyrat ve kaba bir cisimdir insan, acılar denizinde yol aldıkça yanacak, yoğrulacak, belki bin kez ölecek ve sonunda asil, nazik ve latif bir öze ulaşacaktır. Beden toprağında bir ruh tohumu vardır, işte o tohum toprak altında kalırsa, yani insan dünyayı sadece beş duyusu ile yaşarsa hayvan gelip hayvan gidecek ve toprak olup unutulacak. Fakat bu yolda yürüyenler, sıcağa, soğuğa, susuzluğa; acıya, gözyaşına, eziyete sabreden; haksızlığa dur diyen, onuru ile yaşayan, makam ve mevki için el etek öpmeyen, yaptığı işin hakkını verenler o kör şeytana uymayacak.

Dedim Neşet Baba şeytan kimdir?

Aradım şeytanı buldum
Meğerse yalanmış şeytan
Hayret ettim orda kaldım
Gördüm ki adammış şeytan

Garip kişi, yalnızdır. Onun yalnızlığı dikenler içindeki gülün yalnızlığı gibidir. Yalnızdır çünkü itiraz eder yanlışa, yalnızdır çünkü bir aba bir hırka nasibine razı olur, açgözlü, fırsatçı, yalancı değildir. Kalabalıklar ise anlaşmalı kötülük üzere birlik olmuşken, doğruluk ise tek başınadır bu dünya da.
Mert de bellidir namert de dedi, aldı meydan sazını söyledi:

Dinek dağı yeni geldim gurbetten
Başım eksik olmaz kadadan dertten
Adama kemlik mi gelir merdoğlu mertten
Kötülerin dalı gölgesi olmaz olmaz

Yeryüzünde insanlık kötü bir hikâye yazıyor, yeryüzünde bir cehennem kaynıyor. Bunca haksızlık nedendir?

Sevgisiz olanın olmaz hayası
Fesatlık üretmek olur gayesi
Sevgisiz kalanın bir gün mayası
Nerde belli olmaz kokar mı kokar

Şeytanlar kol gezer cahil avcısı
Avlar cahilleri olur hocası
İnsanlık düşmanı zehir fetvası
Cahil beyinlere akar mı akar

Sevgi birleşitirir, kin ateşini söndürür. Kulak verelim şu birlik çağrısına:

Bir yaratmış Allah tüm insanları
Ayrılık fesadın sözünden olur
Ayrı görme gel şu insanoğlunu
Her niyet kişinin özünden olur

Güneşi bir kuvvet karaldır mı hiç
Allah sevmediğini yaratır mı hiç
İnsan olan insan’ darıltır mı hiç
Haksızlık haksızın yüzünden olur

Yine de her şeyin bir vakti vardır. İnsan çilesi dolmadan, o acıdan hissesini almadan, yıkılmadan onmadan, acele etmemeli, çaresizliğe düşüp ağlamamalıdır. Neşet Ertaş’ın şu türküsü ağlayanın sırtını sıvazlar, gönlündeki ateşi yavaşlatır, bir dost gibi yanına oturur ve der ki:

Ey garip gönüllüm kara kaderlim
Kaderine küsüp küsüp ağlama
Kaderin elinde gönlü kederlim
Kaşlarını asıp asıp ağlama

İnsanım dünyaya geldim diyerek
Derd-i çile ile doldum diyerek
Ellerim koynunda kaldım diyerek
Sessiz sessiz susup susup ağlama

İnsan, yaşadığını anlamlandıramazsa çıldırabilir. Bu kadar acı, keder, ayrılık en sonunda kendini mum gibi tüketir. Bu da yanlıştır, eğer böyle iseniz kendi gönlünüze eğilip şu türküyü sarmalısınız yaranıza:

Şu fani dünyaya geldin gidiyo’n
Sıkı tut bir yarin elinden gönül
Yarine yar isen daha n’idiyo’n
Anca yarin anlar halından gönül

Dünya güzel belki gider hoşuna
Değme sakın bela gelir başına
Doğru git gel halel olan işine
Belki sapıtırlar yolundan gönül

Ozanlar, sadece kendi derdinin feryatçısı, hakkının savunucu olmazlar. İnsanları bölüp ayrımcılık edenlere, kibirle bakanlara, görüntüde insan aslı şeytan olanlara da haddini bildirir; bize bu haksızlıklar karşısında nasıl bir tavır almamız gerektiğini de şöyle dile getirir:

Dinle, sana bir sözüm var
Kimseyi hor görme gardaş
Kim nasıldır, Allah bilir
Kötüleyip yerme gardaş

Gönül bilmeyenler çoktur
Bilmeyende gönül yoktur
Bilmiş ol ki, gönül haktır
Sakın ol ha, kırma gardaş

Aşağılanmaya ve ötekileştirmye maruz kalmış olnalara da bir yol göstermez mi:

O Hakk’ı tanımaz kul kandıranlar
İnsanlığın kıymatını ne anlar
İnsanlık varlıkla olan sananlar
Zengin isen ya bey derler ya paşa
Fakir isen ya abdal derler ya cingan haşa

Boş durmak günahtır çalışmak sevap
Çalış ne duruyo’n sen de bir şey yap

Fakat sen dikkatli konuş tatlı söyle, fısılda ki seni duysunlar. Bağıranları kimse anlamaz

Tatlı konuş dinlesinler sözünü
Gül ki gören seyreylesin yüzünü
Zaten Hak biliyor senin özünü
Gel gardaş zamana uymasını bil
Aynı hakkın eşit olmasını bil

Her nefes alıp veren yaşıyor sanıyorsan yanılıyorsun. Bakalım yaşamak ne der?

Bu dünyada muradına ermeyen
Ne yaşamış ne yaşıyor ne yaşar
Sevdiğini sinesine sarmayan
Ne yaşamış ne yaşıyor ne yaşar

Yarin aşkı ile bağrı kavrulan
Genç ömrü harman olup savrulan
Sevip sevip sevdiğinden ayrılan
Ne yaşamış ne yaşıyor ne yaşar

Dost arar aşıklar. Gönül sadece dostun evinde misafir olmak, dost ile muhabbet etmek ister. Dost yoksa dünya boştur, keyifsizdir, karanlıktır onlar için. Kalabalıkları sevmezler, gönül dili ile sohbet edilmezse susarlar ya da ortamı terk ederler. Dost, dostun sılasıdır.

Şu benim garip gönlümü bilecek
Bir dost arıyorum garip gönlüme
Benimle ağlayıp benle gülecek
Bir dost arıyorum garip gönlüme

Var günde yok günde yüze gülecek
Halımdan anlayıp söze gelecek
Garib’im öksüzüm gönlüm’ alacak
Bir dost arıyorum garip gönlüme

Dedim dost ile ne konuşur neyi bölüşürsünüz:

Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle gider yar oy
Yol gizli gizli yol gizli gizli

Seher vakti garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku yar yar cana batarken
Cümle âlem uykusunda yatarken
Kimseler duymadan yar oy
Gel gizli gizli gel gizli gizli

Sitemini ona fısıldar, gönlündeki Leyla’yı ona anlatır, duasını onunla aminler, hayallerini onunla paylaşır:

Sığdırmadı felek beni cihana
Gönül Mecnun oldu Leyla bahane
Sanki Kerem oldum ben yana yana
Yandı bağrım için için eridi vay vay vay

Özü gülmeyenin yüzü güler mi
Sevgisiz muhabbet Hakk’a değer mi
Seven insan kaşlarını eğer mi
Zorunan güzellik olmuyor canım

Gençlere de seslenir, delikanlılara :

Dinler isen sana bir şey söyleyim
Gönüllüye gönül ver delikanlı
Gönülsüz olanın gitme peşinden
Sana olmadığını der delikanlı

Gönülsüz gövdeye elin’ uzatma
Aman sakın böyle bir hata yapma
Zorbalık eyleyip yanlışa sapma
Biraz kendine gel dur delikanlı

Ne yokluktur derdimiz ne ayrılık bizim en büyük derdimiz cehalettir :

İsterim ki bu dünyada
Hiç kimse cahil kalmasın
Okusun ilmin kitabını
Cahilden akıl almasın

İl’m edenler nurlaşıyor
İl’m etmeyen körleşiyor
İlimle dünya birleşiyor
Söyle ki neden olmasın

Can yakmadan atom gücü
Birleşsin hep tüm bilimci
Dilerim olsun sahici
Dünyada silah kalmasın

Bir Garib’im budur derdim
Tüm dünyayı ben de gördüm
İsterim ki benim yurdum
Dünyadan geri kalmasın

Onun öğretmeni babasıdır. Babasını kaybedince Kırşehir’e gelip onu arama sahnesi unutulacak gibi değil. İşte o gün garip olmuştur, o gün dünya yıkılmış her yer toz toprak olmuştur.
Ay!
Dost!
Artık ey diye seslenmez, ey biraz uzakta olanlara edilir. Ayy dosttt! Gidip de bir daha dönmeyecek olana..
Bir nara gibidir, köz köz yanar.

Ay dost deyince yeri göğü inleden
Muharrem ustaydı bunu dinleden dinleden
Gönül kırmazdı bilerekten bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya vay dünya ey

Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya vay dünya ey

Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde Babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o Kerem nerde

O garib gönüllüm dertli bakışlım
Feleğin elinden sinesi taşlım
Yüreği yaralım gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık viranım nerde

Dağ susar
Taş susar
Toprak Muharrem ustayı bağrına basar!
Cevap yok!
Yine kendi cevaplar ateşten soruyu, kendi ateşine kendi yanar ve bir semender gibi ateş saçar sesinden bizi yakar

Hoyratı âlemde kadere boyun
Zulmeyledi felek büktürdü bana
Yokluğun yükünü sardı sırtıma
Çekilmez çileler çektirdi bana

Ah ne’dem talih ne’dem ne’dem ne’dem
Ben nere’ gide’m ey

Garib’im dünyada gülmedi yüzüm
Kahretti ağladı her iki gözüm
Kadere talihe feleğe sözüm
Ölmeden kefenim’ diktirdi bana

Ya iki nimetten biri olan yar! Yar da gider, dünya dar gelir başına. Yazı kış olur, yurdu viran:

Her an gözümde perdesin
Nere baksam sen ordasın
Mevlam ayrılık vermesin
Gökte uçan kuşa Leyla’m

Fakat nereye kadar ağlanır. Nereye kadar bu sönmüş ocağın dağılmış yuvanın başında durulur.
Bir gönül bilen bir gönül soran yok mudur der?

Öz gönülden yüze gülen
Bulunur mu bulunur mu
Şu garip gönlümü bilen
Bulunur mu bulunur mu

Sonra eğilip kendi sinesine yeter be gönül der gibi:

Bunca yıldır daldan dala konarsın
Yuva yap bir dala kal gayrı gönlüm
Beyhude yerlere boşa yanarsın
Canının kıymetini bil gayrı gönlüm
Sen de eller gibi gül gayrı gönlüm

Dese de bilir akıbetini. O da âşıklar defterinde yerini almış, bu çileye razı olmuş, ateş denizinden yana yana geçmiş gönüllerde taht kurmuş bu nedenle toprak olmamıştır. Yine hatayı kendisine biçer, cahildir dünyanın rengine kanar, bu kadar açık yürekli eleştirir kendini. Suçlamaz kimseyi, her ne kadar suç,hata, günah varsa Leyla’dan değildir .

O GÖNLÜNÜN SULTANINI BULMUŞTUR: LEYLA!

Leyla gelmeden Azraile can vermek ,yardan başkasına derdini göstermek aşıklar kitabında haramdır.

Yıllardır aradı bu gönlüm onu
Meğerse yar imiş gönül sultanı
Ol Nesimi gibi yüzseler beni
Dilim dursa cesedim der yar deyi

Arayıp gönlün yarin’ bulmayınca
Yare yar olunmaz kul olmayınca
Yar gelip de ruhumu almayınca
Ezrail’e ben canımı veremem

Leyla mezarıma gelmesin der ama neden ?
Çünkü:

Yaktın bu Garib’i aşkın narına
Niye kar etmedi sözüm yârime
Ben ölünce gelme yar mezarıma
Gözüm açıp gül yüzünü göremem

Gönlünün ustası Neşet Ertaş olanlara selam olsun.

CANAN KÖKSAL

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.